Kiraz aldım dikmeden
Halimem dallarını bükmeden
Bir armağan ver bana
Halimem ben gurbete gitmeden
Tombalacık Halımem Yarbaşına gel
Ben gidiyorum Bolu’ya düş peşime gel
Tütün aldım Hendek’ten
Halimem hekim gelsin Devrek’ten
Hekim bana neylesin
Halimem yanıyorum yürekten
Alçaklara kar yağıyor üşümedin mi
Sen bu işin sonunu düşünmedin mi
Ocak başında kaldım
Halimem ince fikire daldım
Kapılar açılırken
Halimem seni geliyor sandım…
Aygın mısın Halimem baygın mısın gel
Hiç haberin gelmiyor dargın mısın gel
Yazarı: DELİ MEHMED
Bu Türkünün Yani Kiraz Aldım Dikmeden Türkümüzün Hikâyesi:
60-65 kadar sene önce Hüseyin Çavuşoğlu Köyündeyiz… Hüseyin Çavuşoğlu’nun Yarbaşı’nda…
Devrin ünlü Müderrislerinden Hüseyin Molla’nın oğlu Deli Mehmed ormana doğru şöyle bir geziye doğru çıkmış. Neden gezmesin ele, yabana güven olur mu hiç? Bakarsın kendilerine ait ormanda ağaç keserler. Nitekim ki öyle olmuş bir karı koca ağaç kesmişler. Evlerine doğru yürürlerken Deli Mehmed çıkagelmiş karşılarına. Birden neye uğradıklarını anlayamamanın şaşkınlığı içinde donakalmışlar korkularından…
Korkarlar tabii, koskoca Deli Mehmed kolay mı? Koskoca bir Müderris oğlu, Müderris ki Hüseyin Çavuşoğlu ve civarı himayesinde.
Deli Mehmed’in delilikleri öylesine. Astığı astık. Kestiği kestik. Bıçağının önün de keser arkası da…
Hele omzunda tüfeği olunca, gel de çık karşısına. İşte durum böyle iken adamcağız Deli Mehmed’in ayaklarına kapanarak af dilemiş. Deli bu delirmiş de delirmiş; doğrultmuş namluyu adama vurur mu vurur…
Karısı “Ben nasıl olsa kadınım bana bir şey yapmaz” düşüncesiyle “onu vurma beni vur, çocuklarımıza acı!” diyerek merhamete getirmeye çalışmış. Ne gezer merhamet, çifteyi boşaltmış kadının bağrına. Kocası daha durur mu kaçıp gitmiş.
Ne yapsın şimdi Deli Mehmed? Devrin kanunları sıkı kaçmak düşmüş aklına ama babasına bir yol danışmayı ihmal etmemiş, tutmuş evin yolunu.
Babası önce fena halde kızmış oğluna ama ne kadar kötü olsa da oğul gene… Kaçmanın kanundan kurtulmanın yollarını sıralayıvermiş oğluna
Sevdiği ve âşık olduğu kızdan “Tombul Halime’den ayrılmak bir yandan da her an zaptiyelere yakalanmak düşüncesi ve sıkıntıları sarıvermiş içini. İstemiş ki Halime’si de gelsin onunla beraber. Hizmetçilerin kapıyı her açtığında Halime’yi geldi zanneder, bir yol hoplarmış yerinden. Zavallı anacığı yolluğunu hazırlayıp vermiş eline. Deli Mehmed’imiz yola revan olmuş.
Yarbaşı’ndan geçerken karşısında duran Halime’nin evine doğru bakmış dertlenmiş, duygulanmış.
Bir yandan da kar her yanı ağartmaya devam ediyormuş.
Bakalım Halime’sine neler demiş?
Kiraz aldım dikmeden
Halimem dallarını bükmeden
Bir armağan ver bana
Halimem ben gurbete gitmeden
Tombalacık Halimem Yarbaşı’na gel
Ben gidiyorum Bolu’ya düş peşime gel”
Öyle ya Halime’sinden bir yadigâr almadan gidebilir mi buralardan hiç. Beklemiş öylece biraz Halime’yi Yarbaşı’nda… Belki duyar düşer peşime diye… Ne gelen var ne giden.
Devam etmiş söylemeye:
Tütün aldım Hendek’ten
Halimem hekim gelsin Devrek’ten
Hekim bana neylesin
Halimem yanıyorum yürekten
Alçaklara kar yağıyor üşümedin mi
Sen bu işin sonunu düşünmedin mi
Bu sıkıntılı bekleyiş esnasında Hendek’ten getirdiği tütünü dumanlayan Deli Mehmed’imiz iç yaralarını Devrek’in nam salmış hekiminin iyi edebileceğine inanmış bir yol…
İnanmış ya, hekim neylesin buna? Yine devam etmiş:
Ocak başında kaldım
Halimem ince fikire daldım
Kapılar açılırken
Halimem seni geliyor sandım…
Aygın mısın Halimem baygın mısın gel
Hiç haberin gelmiyor dargın mısın gel
Deyip gitmiş Deli Mehmed Bolu’ya
Kaynak: MUZAFFER AKYOL